Platon bölünmüş çizgi benzetmesinde dünyayı öncelikle ikiye ayırır: 1) Görünen şeyler dünyası 2) Akılsal şeyler dünyası (diğer bir deyişle idealar). Akılsal şeyler dünyasını da 2a) Matematiksel akıl yürütme (dianoia) 2b) Saf akıl yürütme (noesis) dünyası olarak tekrar ikiye ayırır.

Platon’a göre matematiksel akıl yürütme dünyasında zihin, ideaları hareket noktası olarak alır ve onları varsayım olarak kullanarak sonuçlara varır. Bu dünyada kullanılan yöntem matematiktir. Üçgen, kare, açı, tek, çift gibi kavramlar varsayılır ve bu varsayımlar üst üste konularak sonuçlara varılır.

Saf akıl dünyasında ise artık hiçbir varsayım içermeyen bir İlke’yi kavrayış vardır. Eğer akıl bu ilkeyi kavrayabilirse, ondan doğan tüm kavramlara, aşağı doğru ulaşabilir. Burada artık sadece saf akıldan bahsedebiliriz. Duyusal olan hiçbir şey yoktur.

Saf akıl dünyasını Platon bir başka benzetme olan Güneş Benzetmesi ile biraz daha sağlam hale getirir. Bu benzetmede, Platon Güneş’i nihai ilke olan İyi’ye özdeş kılar. Biz nasıl Güneş’e bakamıyorsak ancak her şeyi onun saçtığı ışık sayesinde görebiliyorsak, İyi ideası da görülemez. İyi ideası sayesinde akılsal şeyleri, idealırı akılsal olarak görebiliriz, kavrayabiliriz. Bu durumda göz, görünen, Güneş arasındaki ilişkisi, düşünce, düşünülen şey ve İyi arasındaki ilişkiye benzer. Bilimden elde ettiğimiz gerçeklik ya da bilgi ne kadar güzel olsa da İyi ideası ondan çok daha üstündür. Platon Devlet’te İyi’nin bir varlık bile olmadığı, varlıktan çok daha güçlü, parlak bir şey olduğunu söyler.

Burada dikkat edilmesi gereken kritik nokta duyusal dünyanın anlaşılması için ideaların iy bir şekilde kavranması gerekmektedir. O yüzden bilimsel bilgi tek başına yeterli olmayacaktır. Gözlemlediğimiz varlıklar ideaların bir kopyası, yansımasıdır. İdealar kavranmadan gerçek mahiyetleri tam olarak kavranamaz. Diğer taraftan ideaları da tek başlarına kavramak yeterli olmayacak, yukarıda anlatıldığı gibi ilk ilke olan İyi ideasının kabul edilmesi gerekecektir.

İyi ideası Varlık’tır. Var Olan’dır. Hatta Platon’un dediği gibi Varlık’ın ötesidir. Kayıtsız şartsız Varlık’tır, mutlak Varlık’tır. Nihayetinde o tüm tektanrılı dinlerin söylediği gibi hakikatın dayandığı Tanrı’dır. Bu da Hristiyan ve İslam felsefesinin Platon’a (ve de tabi ki daha sonra Airstoteles’e) neden bu kadar ehemmiyet verdiğini bir nebze de açıklayacaktır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here