Leukippos ve Demokritos atomculuk felsefesinin savunucuları olarak kendilerinden önce gelen varlık ve oluş probleminin Sokrates’ten önceki son halkasını oluşturmaktadırlar. Eleacı bakış açısına kendileinden önce gelen iki çoğulcu filozoftan sonra onlar da cevap verirler. Bildiğimiz gibi Elacılara göre hareket varsa oluş yoktur. Atomcular ise deneylerin de kabul edilmesi gerektiğini savunurlar.

Her ne olursa olsun, Atomculuk Sokrates öncesi Yunan felsefesinin çoğu felsefe tarhiçisine göre zirve noktasıdır ve materyalist düşüncenin ilk önemli adımları olarak görülür.

Leukippos’un Hayatı ve Eserleri

Leukippos hakkında elimizde yok denecek kadar az bilgi vardır. Bazılarına göre böyle bir filozof yaşamamış bile olabilir. Ancak Aristoteles atomculara referans verdiği her defasında Demokritos ile birlikte Leukippos’u da anmaktadır. Bu da bize onun gerçekten yaşamış olduğu konusunda güven vermektedir.

Leukippos ile kendisinden bir kuşak genç olan Demokritos’un görüşleri birbrine karışmış ve daha sonra ayırt edilemez hale gelmiştir. Bu sebepten kolay yoldan atomculuğa atfedilen tüm fikirler Demokritos’a yüklenmiştir.

MÖ 490 yılı civarı Milet’te doğuğu, 40 yaşlarında Elea’ya göç ettiği ve burada Zenon’un öğrencisi olduğu bildirilmektedir. Daha sonra Miletliler tarafından kurulmuş olan Trakya’daki Abdera kentine yerleşmiş ve burada Demokritos onun öğrencisi olmuştur. Büyük Dünya Düzeni (Megas Diakomos) ve Nous adlı eserleri olduğu tespit edilmiştir.

Demokritos’un Hayatı ve Eserleri

Demokritos ile ilgili elimizde daha fazla ve güvenilir bilgi vardır.

MÖ 460 yılında Teos’ta doğduğu ve yüz yıla yakın uzun bir ömür yaşadıktan sonra Abdera’da öldüğü bildirilmektedir. Bu bilgiye göre Demokritos, Leukippos’tan otuz, Sokrates’ten on yaş küçüktür. Hipokrates’le ise aynı yıl doğmuş olmalıdır. Sofistler ve Platon ile çağdaştır. Çok zengin bir aileden olmasına rağmen, bilgi edinmek için çıktığı seyahatlerde servetini tükettiği ve muhtaç bir duruma düştüğü söylenmektedir.

Çağdaşlarım arasında kimse benden daha fazla gezmemiştir. Ben araştırmalarımı başka herkesten ileri alanlara götürdüm; daha çok ülke ve iklim gördüm; daha çok sayıda bilgili insanların konuşmalarını dinledim. Mısırlı geometriciler de dahil olmak üzere hiç kimse kanıtlara dayanan doğrular teşkil etmede beni geçmemiştir.

Bu gezileri İran’a ve hatta Hindistan’a kadar uzanmıştır ama en uzun süre geometri öğrenmek için Mısır’da kaldığı söylenmektedir. Atina’ya da gitmiş ama kimse tarafından tanınmamış olduğunu bir fragmanından öğrenmekteyiz. Ancak bir sonraki fragmandan anladığımız kadarıyla bundan çok da etkilenmemiştir.

Atina’ya geldim, baktım kimsenin benden haberi yok.

Bir kanıt bulmayı, Pers kralı olmaya tercih ederim.

Daha sonra Abdera’ya giderek yerleşmiş ve kendi okulunun ya da Leukippos’tan devraldığı okulun başına geçmiştir.

Demokritos, Aritoteles’e benzer şekilde tüm hayatını bilimsel araştırmalarla geçirmiş ve hemen hemen tüm bilinen araştırma alanları üzerinde çalışıp, eser vermiştir. Eserlerinin sayısının elliyi aştığı tahmin edilse de elimize çok ufak bir kısmı ulaşmıştır. Ancak eserlerinin isimleriyle ilgili bildiklerimiz bile ne kdar çeşitli konularda çalıştığını göstermektedir. Onun fizik, kozmoloji, zooloji, botanik, müzik, matematik, tıp, teknoloji, edebiyat, psikoloji ve ahlak alanlarında eserler verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Aristoteles «her şey üzerine düşünmüş göründüğü»’nü söylemekle onu eleştirse de, en büyük icadı olan «form» kavramını kendisinden önce sezmiş olduğunu belirterek ona büyük bir iltifatta da bulunmaktadır.

Varlık, Oluş ve Boşluk Anlayışlarının Atomculardan Önceki Bir Özeti

Atomcuların Ontolojisi

Zenon’un varlığın bölünmesi sonucu ortaya çıkacak saçmalıklara Leukippos’un cevabı nettir. Varlık bölünebilir ancak bu onun sonsuza kadar bölünebilir olmasını şart kılmaz. Bir şeyin matematiksel olarak bölünebilmesiyle, fiziksel olarak bölünebilmesi farklı şeylerdir. Bu bölünmelerin sonucu nihayetinde bölünemeyecek bir parçaya yani atoma ulaşırız.

Boşluk Vardır

Bir şey var olması dolu olduğu hacim için geçerlidir. Varlık şüphesiz ki doluluktur. Öyleyse bölünmesi mümkün olmayan atomlarda boşluk yoktur. Fakat bu bölünebilen maddelerde boşluk olmadığı anlamına gelmez. Atomların dışında boşluk vardır ve bu boşluk varolmayan bir boşluk değil, dolu olmayan, varolan bir boşluktur. Varlıkları bir bütün olmaktan kurtaran, çoklaştıran da bu boşluktur.

Benzer şekilde boş uzay da mümkündür. Ancak bu aşamadan sonra deneyle, duyularımızla algıladığımız dünyayı anlayabiliriz. Atomcular cisim olmaksızın da bir şeyin gerçek olabileceğini göstermişlerdir.

Töz Olarak Atom

Elealıların Bütün’ü ile bir tek atom neredeyse tamamen aynı özelliklere sahiptirler. Varlığa gelmemiş, varlıktan kopmayacak şeylerdir. Leukippos’a ait olduğu söylenen aşağıdaki fragmanda bu fikir net bir şekilde ortaya konmuştur.

Hiçten hiçbir şey meydana gelmez ve varolan şey asla yok edilemez.

Atomcular maddenin korunumu ilkesinin farkında olarak üstteki şartları genişletmişlerdir. Atomlar bölünemez, parçalanamaz, değişemez ve içlerine nüfuz edilemez varlıklardır. Diğer bir özellikleri kendi içlerinde sürekli ve eştürden (homojen) olmalarıdır. Hareket varsa atomun içinde değil, kendisinde olur.

Varlıkların meydana gelmesi, yok oluşu, nitelik ve nicelik değiştirmeleri gibi maddesel değişimler atomların bir araya gelmeleri ve ayrılmalarının sonucudur.

Atomların büyüklük ve şekil dışında kendilerine ait bir nitelikleri yoktur. Onlar sıcak, soğuk, ıslak kuru vb. atomlar olamazlar. Maddeler niteliklerini atomların biraraya geliş şekillerine göre elde ederler.

Atomların Büyüklüğü ve Şekli Vardır

Atomların bir büyüklüğü dolayısıyla da bir şekli vardır. Demokritos bu özelliklerini «Form» olarak adlandırmaktadır. Atomların hemen hepsinin gözle görülemeyecek kadar küçük olmasına rağmen onların asıl tanımlayıcı özellikleri küçüklükleri değildir.

Atomların özelliği şeklidir. Epikuros da daha sonra aynı görüşü savunacaktır ama o atomların şekillerinin sonlu sayıda olması gerektiğini söyleyecektir. Oysa ki biz biliyoruz klasik atomcular, atom çeşidini sonsuz kabul ederler.

Nesneler arasındaki nitelik farklılıklarını nasıl açıklayabiliriz? Atomların şekilleri dışında bir özelliği yoktu. Yani onların hepsi aynı türden varlıkalardır, bir nitelikleri yoktur dolayısıyla da nesnelere herhangi bir niteliklerini geçiremezler. Demokritos’a göre atomların farklı şekilleri vardır. Bazısı yuvarlak, bazısı düz, bazısı küre, bazısı küp şeklinde, bazısı çengelli olabilir. İşte maddelerdeki bu nitelik farklılığı, atomarının şekil farklılığından kaynaklanır.

Atomcular çeşitliliği sadece atomların şekil farkıyla değil, biraraya geliş şekilleriyle de açıklamak istemişlerdir. Burada Aristoteles’in verdiği bilgilere başvurmamız lazım.

Öncelikle atomların dizilişleri de önemlidir. Örneğin A ve N atomlarının AN veya NA olarak bir araya gelmesi farklılıktır. Atomlar aynı olsa da biraraya geliş şeklinden dolayı bir çeşitlilik meydana gelmiştir.

İkinci olarak atomların konumu da etkilidir. Z atomunu ele alırsak yan çevirdğimizde N atomu olacaktır. Bu duruşsal veya konumsal farklılık bir çeşitlilik sebebidir.

Nihayetinde atomcuların evrenine genel olarak bir bakalım. Sonsuz bir boş uzayda, sonsuz sayıda, sonsuz şekilde atomlar vardır. Bütün çeşitlilik bunların farklı şekilde birleşmesinden meydana gelir. Burada açıkta kalan bir soru vardır. Bu atomların birbirleriyle ilişkiye geçmeleri için gereken hareketin kaynağı nedir?

Atomların Kendiliğinden Hareketi Vardır

Aristoteles, Atomcular’ı hareketin kaynağını açıklamadıkları için eleştirir. Gerçekten onların hareketinin kaynağı Tanrı mıdır yoksa Empedokles’in Nefret’i ya da Anaksagoras’ın Nous’u gibi bir dış etki midir?

Aristoteles’e göre nesnelerin iki türlü hareketi vardır. İlki olan doğal hareket, nesnenin doğal konumuna gitmek için yaptığı harekettir. Her maddenin doğal bir konumu vardır, örneğin toprak veya taş ağırdır ve doğal konumu Evren’in merkezi Yer’dir. İkinci hareket ise cebri harekettir. Bu da nesnelere kuvvet uygulanması sonucu oluşan harekettir. Örneğin taşı havaya attığımızda doğal hareketlerinin tersine bir hareketi kuvvet uygulayarak cebren vermiş oluruz.

Daha sonra Epiküros, Aristoteles’in eleştirilerine kulak verip, atomların ağırlıkları olduğunu ve uzayda bulunan atomların Yer’e doğru aşağıya düştüğünü söyleyecektir.

Zaten ilk dönem Yunan filozoflarında ağırlık veya hafiflik cisimlerin içinde olan bir nitelik olarak ele alınmamıştır. Bunları bir nitelik olarak ilk kişi Aristoteles’tir.

Demokritos atomların bir araya gelerek büyüklükleri ile orantılı bir ağırlığa sahip olduğunu düşünür ama daha önceden biliyoruz ki şekil dışında, ağırlık da dahil olmak üzere hiçbir niteliklerinin olmadığını söyler. Öyleyse atomdaki kendiliğinden gelen hareket ağrılıklarından ötürü olamazdı. Atomcular, hareketi kendiliğinden gelişen bir şey olarak görüyor olmalıydılar. Yani bir başlangıcı yoktur bu ilk hareketin. Burada açıklanmamış olan atomların birleşmeden önceki yapmaları gereken harekettir. Bu hareket aşağıya doğru değil tıpkı hiçbir rüzgar yokken toz zerrelerinin her yöne hareket etmesi gibi rastgeledir. Yoksa kozmik süreç başlayıp atomlar birleşince, doğal veya cebri hareketler yapabilmelerini Aristoteles de yadırgamayacaktır.

Ancak bu ilk hareket kavramında bir sorun da bulunmayabilir. Evren’in ilk evresi olan Bütün’de bütün unsurlar bir karışım halindeydiler. Empedokles ve Anaksagoras kendi hareket ettirici etkilerini devreye soksalar da Atomcular buna ihtiyaç duymazlar. Tamamen Parmenides’çi bir başlangıçtan yola çıkan Atomcular, hareket ettirici etki konusunda eski görüşü benimsemişlerdir. Bildiğimiz gibi özellikle İyonya kozmogonisinde, arkhe – su veya hava – aynı zaman da hareket ve değişmesi ilkesini de içerir. Çünkü onlar canlıydı ve sürekli değişiyorlardır.

Nesnelerin Özellikleri Atomların İçinde Değildir

Tatlı, acı, sıcak, soğuk, renk, bütün bunlar ancak birer sanı olarak vardır. Varolan ise ancak atomlar ve boşluktur.

Demokritos’un bu sözüyle kastetmek istediğini anlamaya çalışalım. Atomların şekilleri ve büyüklükleri onların yegane özelliğiydi ve bu algılayandan bağımsız olarak atomun kendi içinde bulunmaktaydı. Yani gözleyen, algılayan birisi olmasa da bu nitelik atomun içinde vardır. Ayrıca atomların bir araya gelmesinden meydana gelen nesnelerin tatlılık, acılık,sıcaklık, soğukluk ve renk gibi özellikleri olduğunu algılayabiliyoruz. Peki bu ikinci nitelikler de atomlara ilişkin midir yoksa sadece algılayanla nesne arasındaki ilişkinin sonucu mudur? Algılayan olmasa nesnenin acılığından, tatlılığından bahsetmek anlamlı mıdır?

Demokritos atomların şekillerine çok fazla anlam yükeyecektir. Örneğin ateş atomları yuvarlak olduğundan çok hızlı hareket edecek, çengelli olanlar etrafa takıldığı için yavaş olacaktır. Aynı zamanda algılayan organlarımızda atomlardan meydana geldiği için algı dediğimiz şey algılanan ve algılayn atomlar arasındaki ilişkiden başka bir şey değildir. Nesnelerin kendisine ait nitelikleri yoktur. Algılarımız bu manada sanılardan ibarettir.

Atomcuların bu görüşü açıktır ki düşünceye, algıdan daha fazla değer verilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Renk, koku, ses, sertlik gibi duyularla yoluyla elde ettiğimiz algılar esas nitelikler değil sadece ikincil niteliklerdir ve nesnel hiçbir yönleri yoktur, öznel duyumlardır. Atomların şekil ve büyüklükleri daha önce de belirttiğimiz gibi esas nitelikleridir ancak algılanamayacak kadar küçüktürler.

O halde Demokritos’un epistemolojisi akılsal olmak zorundadır. Diğer taraftan duyuları tamamen bir kenara bıraktığını da söylemek doğru olmayacaktır. Demokritos, duyusal algılarımızın aldatıcı olduğunu kabul etmekle beraber, bu verileri doğru yorumlamamız kaydıyla onlardan doğru bilgiler devşirebileceğimizi de düşünmekteydi.

Zavallı akıl, beni çürütmek için dayandığın kanıtları yine benden alıyorsun.

İleride Epiküros’tan da tekrar göreceğimiz akıl yürütmeyi temel alarak Demokritos’un bu sözle ne kastettiğini tahmin edebiliriz. Algılarımızın bizi aldattığını nereden biliyoruz? Suda kırık gözüken cisimlerin aslında kırık olmadığını nereden bilebiliriz örneğin? Özet olarak Demokritos’un deneyci bir epistemolojisi olmadığı açık olsa da, bilgiye sadece akıla, mantığa dayandıran a priori’ci de olmadığını da söyleyebiliriz.

Kozmolojileri

Atomculara göre uzayın sınırsız olduğunu ve sonsuz sayıda ve şekilde sürekli hareket halinde olan atomu ezelden beri içerdiğini biliyoruz. Kozmik sürecin başlamasıyla – ki Atomcular bu sürecin nasıl başladığı hakkında bildiğimiz kadarıyla bir açıkamada bulunmamışlardır – rastgele hareket eden atomlar birbirleriyle karşılaşarak farklı bölgelerde çevrinti hareketlerine sebebiyet vermişlerdir. Her ayrı çevrinti ayrı bir alemin meydana gelmesine sebebiyet verecektir.

Demokritos bu çevrinti hareketleri sonucu hafif atomlar etrafa saçıldığını, ağır atomların ise merkezde kaldığını düşünmüştür. (Aslnda biliyoruz ki merkezkaç kuvveti altında mekanizma bunun tam tersi olacaktır.) Ağırlık ve hafiflik atomların niteliği değildi. Atomların birleşmesiyle beraber bir nitelik haline geldiklerini düşünebiliriz. Çevreye toplanan hafif atomlar ise bir membran gibi her alemi kaplamakta ve diğer alemlerle arasında açık bir ayrım meydana getirmektedir. Merkezdeki ağır atomlar toprağı meydana getirirken, en hafif olan ateş atomları da gök cisimlerini meydana getirmiştir.

Bu kozmogoni bir çok basit bilimsel gerçeği dahi doğru anlayamamış olmasından ve pek de orijinal bir şey ortaya koymamış olmasından ötürü pek bir ilerleme olarak ele alınamaz. Ancak bazı fikirleri daha açık ortaya koymaları bakımında önemlidir.

Atomcuların önemli fikirlerinden ilki maddenin korunumu ilkesidir. Madde yok edilemez fikri atomlar sayesinde daha sağlam bir temele oturmuştur. Bu ilke: (i) Hiçten hiçbir şey çıkmaz. (ii) Varolan hiçbir şey yok edilemez. (iii) Her değişme parçaların birleşmesi ve ayrılmasından ibarettir, şeklinde özetlenebilir.

Leukippos «hiçbir şeyin rastlantı ile meydana gelmediği, her şeyin bir nedenin ve zorunluluğun sonucu olduğu»’nu iddia eder. İşte bu da atomculardan bize miras kalan ikinci önemli fikirdir. Her şey bir neden doğrultusunda meydana gelir. Atomların hareketi için bir neden ortaya koyamasalar da kozmik süreç başladıktan sonra rastgelelik tamamen ortadan kalkar ve her şey bir nedensellik silsilesi şeklinde devam eder. Bu mekanik nedensellik net bir şekilde Antik Yunan’da sadece atomcular tarafından savunulabilmiştir.

Aristoteles daha sonra teleolojik (erekbilimci) nedensellik görüşü ile çok etkili olacak olsa da, cansız dünya söz konusu olduğunda modern dünya ile beraber geçersiz hale gelmiştir. Atomcuların mekanik nedensellik ilkesi ise hale geçerliliğini sürdürmektedir.

Pythagoras ve Empedokles’in daha önce işaret edeceği gibi varlıkların niteliksel farkının niceliksel olabileceği görüşü atomcular tarafından daha kuvvetli bir şekilde ortaya konmuştur. Varlıkların yapıtaşı olan atomlar, şekil haricinde niteliksizdir. Varlıklar nicelik sonucunda farklılıklaşmaktadırlar.

Demokritos’un sonsuz sayıda evren görüşü de günümüze kadar güncelliğini koruyacak orjinal bir görüştür.

Biyolojileri

Atomcular, hayvanların ve insanların nasıl meydana geldiği konusunda özel bir görüşleri olduğuna ilişkin elimizde pek bilgi yoktur. Ancak onların mekanik nedensellik anlayışları bize bazı şeyler anlatabilir. Leukippos’a atfedilen meşhur söz de erekselliği değil nedenselliği açıkca ortaya koyar.

Hiçbir şey rastlantıyla meydana gelmez. Her şeyin bir nedeni ve zorunluluğu vardır.

Buradaki «neden» (hatta logos) çok açıktır ki mekanik olan nedendir. Yani kabaca, atomların çarpışması, etkileşmesi gibi fiziksel süreçlerdir. Aristoteles de zaten bu yaklaşımdan büyük hayal kırıklığına uğramıştır. Aristoteles eleştirisinde şu benzetmeyi yapar: Mitolojik mucit Dadalus, Afrodit’in hareket eden bir heykelini yapar. Bu heykelin hareket etmesi için içine cıva konulmuştur diye açıklanır bu durum. Demokritos da aynı cıva atomları gibi, ruh atomları sayesinde insanı hareket ettirir.

Demokritos insanı hareketi dışında da tüm düşünce ve irade faaliyetlerini de mekanik yasalara dayandırdığını rahatlıkla düşünebiliriz. Burada eksik kalan bu fikrini açıklamayı denememiş olmasıdır. Örneğin Empedokles bunu denemiştir.

Psikolojileri

Demokritos’a göre ruh yuvarlak ve en hareketli olan ateş atomlarından meydana gelmiştir. İşte bu hareketlilik de vücudun hareket kaynağıdır. Ateş o kadar ince olmalıdır ki vücüdun her noktasına nüfuz edebilmeli, her yerini canlı ve hereketli kılabilmelidir. Havada da ateş atomları bulunur ve teneffüs esnasında ruh bu ateş atomlarından beslenir. Ruh beslenemediğinde ölüm meydana gelir. Görüldüğü gibi Demokritos’un ruhu da tamamen materyalisttir.

Bilgi edinmek ruhun en önemli etkinliğidir. Bu süreç de tamamen mekanisttir. Diğer doğa olayları gibi atomların etkileşimi ile alakalıdır. Algılanacak cisimden akıntılar çıkar ve duyu organlarına çarparlar. Böylelikle duyu organlarında birer imge oluşmuş olur. Ancak bu imge sadece algılanın yapısına değil, aynı zamanda algılayanın da yapısına da bağlıdır. Şekerin tatlılık vermesi, biberin acılık vermesi kendi yapıları kadar dil organının yapısına da bağlıdır. Öyleyse algılayanın yapısına göre duyum değişmektedir. Öyleyse duyuların nesnelliğinden bahsedemeyiz. Buradan Protagoras’ın «her şeyin ölçüsü insandır.» görüşüne gidilebilse de Demokritos’un bakışı bu değildir. Anladığımız kadarıyla, o algıların sanı olduğunu kabul etse de tüm insanların ortak sanısıdır. Bu aslında çoğu durumda gerçek hayatta geçerlidir. Şiddetlerini karşılaştırma şansımız olmasa da, acı biberi tüm insanlar acı olarak algılarlar. Renklerin algılanışı açısından insanların büyük kısmında bir ortaklık vardır.

Demokritos açıktır ki duyusal olan ile aklı veya düşünceyi de birbirinden ayırır. Ancak aklın işleyişini de aynı şu ana kadar her şeyi atomlarla mekanist bir şekilde açıkladığı gibi açıklaması gerekir. Bu konuda elimizde yeterince bilgi bulunmamakla beraber bazı çıkarımlarda bulunabiliriz. Demokritos aklı, duyusal algılardan çıkarım yapabilen bir yeti olarak tasarlamış olabilir. Fakat eğer duyular birer sanı ise, akıl sanılardan nasıl olur da doğru çıkarımlar yapabilir? Bu çıkarımlar da aynı şekilde güvenilmez olmayacak mıdır?

Duyulardan bağımsız salt spekülatif bir akıl Demokritos tarafından açıklanamaz. Böyle bir aklın kaynağı olamaz. Öyleyse mümkün mertebe duyulara dayanmak ve ona göre akıl yürütme yapmakdurumunda olduğumuzu kabul etmek zorunda kalmaktayız. Bu gerçekten de çok iyi bir açıklama gibi durmamaktadır.

Demokritos’un kuramına ve diğer tüm materyalist ve mekanist düşünce kuramlarına yapılabilecek itirazlar vardır. Artık biliyoruz ki her türlü algı ve düşünce sinir sistemimizde meydana gelen fiziksel-kimyasal olayların sonucudur. Diğer taraftan bizim algımızla, sinir sistemimizde meydana gelen şey aynı şey değildir. Örnek olarak şekerli bir kurabiye yediğimizde algıladığımız tatlı hissini aynı anda beynimizi inceleyen bir bilim adamı görmeyecektir. Sadece bazı beyin fonksiyonları görecektir. Makinist materyalist bazen bu iki durumu özdeş gibi kabul ederek aşırı indirgeyici bir tutum sergilemektedir. Halbuki bilim ne kadar ilerlese de bu aradaki uçurum hala devam etmektedir.

Demokritos’un Ahlak Anlayışı

Demokritos’un ruha, bedene nazaran daha büyük bir ehemmiyet verdiğini biliyoruz. Ancak hiçbir zaman bedeni tamamen göz ardı eden çileci bir bakışa sahip olmadığını, ahlakının da büyük oranda materyalist anlayışına uygun düştüğünü söyleyebiliriz.

Demokritos’un ahlakının en önemli özelliği akılcılığa ve ölçülülüğe önem veriyor olmasıdır. Epikürosçuların zıttına hazzın sırf haz olduğu için iyi olduğuna inanmaz. «Her haz peşinden koşmaya layık değildir.» görüşündedir. Diğer taraftan hazzın kötü olduğu düşüncesinde de değildir. Ahlaki olarak güzel olan hazların iyi olduğunu söyler. Bu ayrımı yapmak için de akla büyük iş düşer. Davranışlarımızı sadece haz ve acı duyumlarına göre ayarlarsak ancak deli olabiliriz. İnsan aklıyla kendisi için doğru olanı aramalıdır. Peki nedir insan için doğru olan.

Anladığımız kadarıyla Demokritos’a göre doğru olan en yararlı olandır. Demokritos geçici olarak değil de daha uzun vadeli bir yarardan bahsetmektedir ki bu da galiba ruhun huzurudur. Bu gelip geçici bir hoşnutluk değil sürekli bir huzur ve dinginlik halidir. Bu da ancak doğru düşünce ve doğru eylemle mümkündür. Buradan da en üstün erdem olarak gördüğü ölçülülüğe geçebiliriz. Ölçülü insan doğanın çizdiği sınırları aşmaz, gücü dahilinde olmayan şeyleri elde etmeye çalışmaz.

Son olarak Demokritos’un kadere inanmadığını ve mutluluğun kaynağını kend içimizde aramamız gerektiğini söyleyebiliriz. Aşağıdaki fragmanı bu düşüncesini güzel bir şekilde açıklamaktadır.

«Talih büyük ama kalıcı olmayan armağanlar bahşeder, buna karşılık doğa kendisine yeter, bu yüzden o daha büyük ve umuda bağlı olana karşı az ve kalıcı olanla zafer kazanır.»

Ek – Gülen Filozof

Diogenes Laertius, Demokritos’un basit, mütevazi ve etrafında olap bitene ilgisiz bir şekilde, sadece çalışmalarına odaklanarak yaşadığını bildirmiştir. Bir hikayeye göre daha az rahatsız edilebilmek için kendisini kör etmiştir.

Hep neşeli ve olayları şakaya alabildiğinden sürekli güler ama aslında insanların ahmaklığına gülmektedir diye kabul edilmiştir.

Gülen Filozof olması onu insanların durumunun umutsuz olmasına üzülen, Ağlayan Filozof Herakleitos ile karşı karşıya konmasına sebebiyet vermiştir.

Gülen Filozof Demokritos olarak Genç Rembrandt

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here