Gorgias’ın aslen İtalya’da, Leontinoi doğumlu olduğu tahmin edilmektedir. O da hayatının büyük kısmını Atina dışında geçirmiştir. MÖ. 480’lerde doğduğu ve 110 yıl gibi çok uzun bir ömre sahip olduğu rivayet edilir. Hayatının son yıllarını Tesalya’da geçirmiştir. Felsefeyi hemşerisi Empedokles’ten öğrendiği söylenir. Aristoteles’e göre  hitabetin ilkelerini Empedokles icat etmiştir ve Gorgias’a öğretmiştir. Gorgias da bu bilgiyi Atina’da satmıştır. Hitabet konusunda Sicilya’da o kadar ünlenir ki Leontinoi elçisi olarak Atina’ya gönderilir. Bu dönemlerde 27 yıl sürecek olan Peloponnes savaşları devam etmektedir. Yunan ana karası gibi Sicilya da, Atina ve Sparta destekçileri olmak üzere ikiye bölünecektir. Sparta’yı destekleyenlerin başını Siraküza çekecekken, Atina’yı destekleyenlerin liderliğini Leontinoi kenti yapacaktır.

Gorgias’ın yeniden ortaya çıkan Pers tehlikesini de işaret ederek savaşan Yunanlılara birlik kurmaları gerektiğini anlatan bir nutuk vermiştir. Bu konuşma çok insanı etkilese de Yunanistan’da barışın sağlanması için bir yüzyıl kadar daha sonra İskender’in gelmesi gerekecektir.

Gorgias’tan Protagoras’a nispeten daha çok eser günümüze kalmıştır. Ancak bunların neredeyse tam olarak muhafaza edilmiş iki eserinin felsefi önemi yoktur. Edebi ve hukuki yazılardır. Felsefi görüşlerini ise «Var Olmayan Üzerine» ve «Doğa Üzerine» isimli yazılarından öğrenebiliyoruz.

Hiçbir Şey Var Değildir

Bir şey ya a) var olandır, b) var olmayandır, c) var olanla var olmayanın karışımıdır.

Bu şey b) var olmayan olamaz çünkü var olmayan hakkında  zaten var değildir ve önermenin öznesi olamaz. Var olsaydı hem var olan hem de var olmayan olacaktı. Bu çelişkidir.

Bu şey “a) var olan” olamaz. Eğer var olsaydı ya i) ezeli-edebi olması, ya ii) bir şeyden meydana gelmiş olması, ya da iii) ikisi birden olması gerekirdi.

“i) ezeli” olamaz çünkü o durumda başlangıcı olmaması gerekir. Başlangıcı olmayan şey sınırsız demektir. Sınırsızın olayın konumu olamaz. Konumu olan her şeyin etrafı başka şeylerle çevrilmiş olmalıdır. Öyle olursa da sınırlandırılmış olur, sınırsız olamaz. Kendi kendini de çevreleyemez. Öyle olursa sınırlayan ile sınırlanan aynı şey olur. Yani bir şey iki şey olur ki bu çelişkidir.

“ii) bir şeyden meydana gelmiş” olamaz çünkü o zaman onun kendisinden meydana geldiği şeyin ya var olan ya da var olmayan olması gerekir. Bu ikisi de saçmadır.

“iii) hem ezeli, hem de bir şeyden meydana gelmiş” olunamaz çünkü butlar zıttır.

O halde var olan yoktur.

Bir şey “c) var olanla var olmayanın karışımı” da olamaz çünkü var olanın olmadığını biliyoruz.

Eğer var olan yoksa, hiçbir şey var değildir.

Özetle, Gorgias ne bir, ne çok olamayacağını, ne ezeli, ne sonradan meydana gelen bir şey olamayacağını göstererek varlığın var olamayacağını ispat etmeye çalışır.

Bir Şey Var İse de Bilinemez

Eğer zihnimizdeki kavramlar gerçek değilse, gerçekler düşünülemez hale gelir. Örneğin düşündüğümüz şey beyaz ise, düşünülen şey beyazdır. Düşündüğümüz şey var olmayan bir şeyse, düşünülen var olmayandır. Öyleyse varlık veya gerçeklik düşünülemez. Gerçek olmayan bir çok şeyi düşünebiliriz. Kanatlı bir insan da düşünebiliriz.

Nasıl düşündüklerimiz düşüncemizin nesneleriyse, görülen şeyler görme nesneleri, duyulan şeyler duyulma nesneleridir. Biz görülen ve işitilen şeyleri gerçek kabul ederiz. Öyleyse düşünülen şeyleri de gerçek kabul etmemiz gerekir. Kanatlı insanlara da inanmak anlamına gelir bu. O halde, gerçek düşüncenin konusu değildir. Salt zihin bir efsaneden başka bir şey değildir.

Özetle bu tez, duyuların varlık hakkında farklı bilgiler vermelerinden ve bir duyunun verdiği bir bilgiyi bir başka duyunun vermemesinden ve elimizde duyulardan başka bir bilgi aracı olmamasından ötürü, var olmayan bir şeyin de düşünülemeyeceğini ele alarak, bir şeyin bilinmesinin mümkün olmadığını iddia eder.

Bir Şeyin Var Olduğu Bilinse de Başkasına İletilemez

Var olan şeyler dediğimizde, duyularla algılanan şeylerden bahsederiz. Görmenin konusu görme ile kavranan şeylerken, işitmenin konusu işitme ile kavranan şeylerdir.  Görme ve işitme birbirlerinin konusuna yabancıdır, kavrayamazlar.

Diğer taraftan birbirimizle dil sayesinde iletişime geçeriz. Dil ise var olan şeylerle yani duyusal şeylerle aynı değildir. Biz birbirimize var olan şeylerin varlığını değil sadece dili iletiriz. Nasıl ki duyusal organlar sadece kendi algıları hakkında bilgi verebilir ve birbirlerine yabancılarsa, dil de duyusal şeyler hakkında bilgi veremez.

Gene özetle bu akıl yürütme de yine duyuların birbirlerine kapalı  olmaları, bunun yanında insanların birbirleriyle dil aracılığıyla iletişimde bulunmaları, dilin ise şeyleri temzil etmediği ve nihayetinde  gerçeklerin bilgisini iletemeyeceği fikrine oturur.

Gorgias’ın Amacı

Bu akıl yürütmeleri tam manasıyla kavramak oldukça zordur. Akıl yürütmenin adımlarında atlamalar var gibi durmaktadır ancak yine de bu akıl yürütmelerin sadece kelime oyunlarından ibaret olduğunu da söylemek haksızlık olacaktır.

Belki de önemli olan bu akıl yürütmenin hedefinin ne olduğunu anlamaktır. Gorgias’ın tıpkı Zenon paradokslarında göstermeye çalıştığı gibi varlıkta hiçbir hareket ve hiçbir zamansal oluşun mümkün olmadığını ancak bunu daha kavramsal bir düzlemde yaptığını söyleyebiliriz. Gorgias, Zenon paradokslarını daha ileriye götürerek sadece hareketin değil, doğrudan varlığın ve dolayısıyla bilginin de olmadığını göstermeye çalıştığını düşünebiliriz.

Gorgias bununla da yetinmeyecektir ve bir şey var olsa bile bu bilginin aktarılamayacağı dolayısıyla bu bilginin bir değeri olmadığını ileri sürecektir. Bazı görüşlere göre bununla felsefenin değersiz olduğunu göstermek ve hitabet sanatının önünü açmak istemektedir.

Platon Gorgias diyaloğunda Sokrates ile Gorgias’ı karşı karşıya getirir. Sokrates, Gorgias’a hitabetin ne tür bir şey olduğu ve konusunun ne olduğunu sorar. Gorgias, hitabetin en yüksek sanat olduğunu ve konusunun da sadece sözlerdir diyerek cevap verir. Sokrates tekrar bu sözlerin hangi varlıklar, gerçekler ya da doğrula hakkında olduğunu sorar. Cevap doğru olan, olmayan her şey üzerine olduğudur. Hitabet sanatına sahip olan bağımsızlık ve başkalarına karşı üstünlük kazanır. Hitabet sayesinde yargıçları, meclis üyelerini ya da halkı kandırmak mümkündür. Sokrates bu cevaba da itiraz eder. Her sanatın kendi özel konusu vardır. Hekimliğin konusu sağlıktır. İnsan hastaysa hekimin sözünü dinler. Peki nasıl bir ihtiyaç insanı hitabetçinin sözünü dinlemeye iter.

İlginçtir ki Gorgias hitabetçinin sağlık konusunda hekimden daha üstün olduğunu düşünmektedir. Hitabetçinin hekimlikte hiçbir bilgisi olmadığını kabul eder ama hitabetçinin işi bilgi vermek değil, inandırmaktır. Platon’a göre bu kandırmaktan başka bir şey değildir.

Bu diyalog, Gorgias’ın felsefeyi değersizleştirmek istediği görüşünü şiddetli bir şekilde desteklemektedir.

Sonuç olarak Gorgias hitabet sanatının bir konusu olmadığını kabul eder. Gorgias’ın bu görüşü ortada hiçbir gerçeklik veya bilgi bulunmadığı görüşündn çıkılarak ele alınırsa makul olarak da değerlendirilebilir. Gorgias varlık konusunda tam manasıyla «nihilist»’tir. Bu görüşünü desteklemek için bilginin olanaklarını ve dolayısıyla felsefeyi tamamen ortadan kaldırmak istemiştir.

Oysa Protagoras insanlara bir şeyler öğrettiği fikrindeydi. Onun öğrettiği de hekimlik gibi sanatlardan farklı olsa da gerçek bir konusu olan bir sanattı. O insanın iyi bir yurttaş olması için gerekli ahlaki erdemi öğretiyordu. Onun bilgisi göreceliydi ama varlığı inkar edilmiyordu. Protagoras felseyi ortadan kaldırmaya çalışmamış sadece ilgi alanını değiştirmeye çalışmıştır.

Sokrates-öncesi Yunan felsefesi Protagoras’la değil, muhtemelen Gorgias’la tam bir hiçlige giderek sona erecektir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here